İki Kürt ünlünün öyküsü
Yılmaz Güney, Adana’nın bir köyünde doğmuş, beş yaşında pamuk tarlalarında ağa için çalışmaya başlamıştı. Okula iki saat yürüyerek gider gelirdi. Kalan vakitlerde pamuk çapalar, koyun güder, bağ bakardı. Dördüncü sınıfta babasından ayrılan annesiyle birlikte Adana’ya yerleşmişti. 14′üne geldiğinde hala bir nüfus kağıdı yoktu. Annesi evlere temizliğe gidiyor, Yılmaz ise hem okuyor, hem de simit satarak para kazanıyordu. Sinemayla, Tatlıses’in doğduğu yıl, film bobinleri taşıyarak tanışmış, liseyi bitirince de sinema tutkusuyla soluğu İstanbul’da almıştı. 21 yaşındaydı.
İbrahim Tatlıses, 15 yıl sonra geçti aynı yoldan. O da 1952′de Urfa’da bir mağarada doğmuştu. Yedi kardeşiyle birlikte 10 yaşına kadar bir mağarada yaşamış ve hiç okula gitmemişti. Çocukluğu boyunca su satmış, çığırtkanlık yapmış, inşaatlarda pala sallamıştı. 18 yaşında düğünlerde, pavyonlarda türkü söylemeye başlamış, sonra 70′lerin ortasına doğru Yılmaz Güney’in yaşına gelince bağlamasını sırtına vurup İstanbul’a koşmuştu. O bir Yılmaz Güney hayranıydı. İlk görüşte “Bu şehir beni yutar” demiş, korkmuştu.
(Can Dündar)